Mantar deyince aklımıza hemen, çayırlarda, ormanlarda rastladığımız çeşit çeşit renkli “bitkiler” gelir. Bunlar kimimize göre zehirli şeyler, kimimize göre de leziz yiyeceklerdir.Ya bayatlamış ekmekleri nemli bir yerde bıraktığımızda üzerinde beliren küflere ne demeli? Peki ekmeğimizi maya ile yapmıyor muyuz? Bira mayası da var tabii. Eğer soframızda varsa, rokfort (Roquefort) peynirinin mavi küfleri nedir ki? Ya her derde deva penisilin, onu da unutmayalım.Bütün bu saydıklarımızın hepsi de bir ve aynı dünyanın bireyleridir. Yani ‘Mantar Dünyası‘ nın. Ama burada bizim konumuz sadece ilk saydığımız mantarlar, yani zehirli yada zehirsiz, çayırlarda ormanlarda rastladığımız mantarlar olacak.Genelde yüz bini aşkın türü olan mantarların büyüklükleri çok değişkendir. Bir hücreli mikroskobik mantarlar olduğu gibi boyu metreleri bulanlar da vardır. Bizim konumuz olan mantarlar, aslında toprak altında saç teli gibi incecik iplikçik (hif) yığınlarından oluşurlar (miselyum).
Mantarlar esas olarak sporla üreyen (kriptogam) canlılar olduklarından üremelerini sağlayan sporlarını oluşturmak için meyve verirler. Bizim toprağın üzerinde gördüğümüz, ve yanlış olarak mantar dediğimiz rengarenk şeyler aslında, mantarların bu meyveleridir.
Biz yukarıda mantarlardan söz ederken “bitki” deyimini kullandık. Oysa mantarlar aslında bitki değildirler.
Çok yakın zamanlara kadar canlılar dünyası, bitkiler dünyası ve hayvanlar dünyası olarak ikiye ayrılıyor ve mantarlar da bitkiler dünyasına dahil ediliyorlardı. Ne var ki yapılan son araştırmalar sonucunda mantarların ne bitkiler dünyası’na ne de hayvanlar dünyası’na ait olmadığı, ayrı bir dünya olan mantarlar dünyasını oluşturduğu anlaşılmıştır.
Bu değişikliğin nedeni mantarlarla bitkiler arasında temelde büyük farklılıkların olduğunun belirlenmesidir. Bu farklılıklardan en önemlisi ise mantarların yeşil renkli klorofil maddesine sahip olmamalarıdır. Bu madde bitkilere özgüdür ve klorofil özümlemesi yapmaya ve bu yolla ‘karbon hidrat’ yani besin maddesi oluşturmaya yarar…